30 Ağustos 2016 Salı

Tehlikeli Oyunlar


Osman Sonant Tehlikeli Oyunlar'a ses veriyor Leyla ile Mecnun'da. Ben ise dinleyen tarafım günlerdir.

Fakat Allah kahretsin! İnsan anlatmak istiyor albayım,

Öyle budalaca bir özleme kapılıyor.
Bir yandanda hiç konuşmak istemiyor
Tıpkı oyunlarda ki gibi çelişik duyguların altında eziliyor.
Fakat benimde sevmeye hakkım yok mu albayım?
Yok.
Peki albayım.
Bende susarım o zaman,
Gecekondumda oturur anlaşılmayı beklerim.
Fakat albayım, adresimi bilmeden nasıl bulup anlayacaklar?
Sorarım size, nasıl kim bilecek benim insanlardan kaçtığımı?
Ben ölmek istiyorum sayın albayım, ölmek.
Bir yandan da gözucuyla ölümümün nasıl karşılacağını seyretmek istiyorum.
Tehlikeli oyunlar oynamak istiyor insan,
Bir yandan da kılına zarar gelsin istyemiyor. 
Küçük oyunlar istemiyorum albayım.
Kelimeler, kelimeler albayım, bazı anlamlara gelmiyor.


28 Ağustos 2016 Pazar

Ozan Beedle'ın Hikayeleri

Küçükken zevkle okuduğum, dinlediğim masallara dönüp baktığımda üzerimde aynı etkinin kalmadığını fark ediyorum.

E çok normal bu, ne var bunda diyebilirsiniz. Ben de diyorum. Büyükdükçe bakış açımın tamamen değiştiğini fark ediyorum. Mesela 'İyi kader çeşmesi'ni" okuyunca sonuna takılı kaldım. Sör Bahtsız neden Amata'ya evlilik teklifi etmişti? Evlilik bu kadar kolay mıydı? Ya da mutlu olmak, doğru insanı bulmak?


Masallara inandığımız yaşlarda mutluluk bu kadar yakın, gerçekler bu kadar uzak mıydı bize? Ya da uzaklaştıran ve yakınlaştıran biz miyiz? Yoksa bilincimize yerleştirilen baskılar, düşünce sistemi mi bizi bu hale getirdi? Bilemiyorum henüz bu soruların cevaplarını.

Her şeye rağmen masalları okumak bana bir şeyler katıyor. Senelere göre kattıkları değişse de üzerimde etkisi yok demek haksızlık olur.

27 Ağustos 2016 Cumartesi

Üçüncü şahsın şiiri - Atilla İlhan

Gözlerin gözlerime değince
Felâketim olurdu ağlardım
Beni sevmiyordun bilirdim
Bir sevdiğin vardı duyardım
Çöp gibi bir oğlan ipince

Hayırsızın biriydi fikrimce
Ne vakit karşımda görsem
Öldüreceğimden korkardım

Felâketim olurdu ağlardım



Bir rüzgâr aklımı alırdı
Ne vakit Maçka'dan geçsem Limanda hep gemiler olurdu Ağaçlar kuş gibi gülerdi
Kirpiklerini eğerdin bakardın
Sessizce bir cıgara yakardın Parmaklarımın ucunu yakardın Üşürdüm içim ürperirdi Felâketim olurdu ağlardım
Sen kalkıp ona giderdin
Akşamlar bir roman gibi biterdi Jezabel kan içinde yatardı Limandan bir gemi giderdi
Hele seni kollarına aldı mı
Benzin mum gibi giderdin
Sabaha kadar kalırdın
Hayırsızın biriydi fikrimce
Güldü mü cenazeye benzerdi
Felâketim olurdu ağlardım
-Yedi Güzel Adam

26 Ağustos 2016 Cuma

Kadınsız Erkekler Kitap Yorumu

Haruki Murakami okuyucularının ikiye ayrıldığı söyleniyor; sevenler ve sevmeyenler. Okuduğum kitap yorumlarından merakla ben de bir kitabına sahip olabildim sonunda.

İlk aldığım kitabının öykülerden olması iyi mi kötü mü tam olarak bilemesem de öyküleriyle beni etkilediğini söyleyebilirim.

Nabrut -ablacığım- yazısında "Kitabın satırlarının arkasında hep fon müziği çalıyor."  diyor. Kitapta benim dikkatimi çekenlerden biri de buydu, her öyküde şarkılar eşlik ediyor. Kendimi bildiklerimi mırıldanırken veya bilmediklerimi açmış, kulaklıklarımı ararken buluyorum.


Öyküler son bulduğunda kendimi "Acaba devamında ne oldu?" diye düşünürken buldum her seferinde. Bazense okurken yarıda bırakıp yam tersi şekilde düşündüm, "Acaba başında ne oldu, nasıl bu hale geldi?"

Her şekilde öyküleriyle düşündürüyor yazar. Farklı kurgularla öykü yazdığını düşünüyorum, belki de fazla öykü okumadığımdan bana öyle geliyor. 

Kadınsız Erkekler'in öykülerinin bazılarını büyük bir heyecanla, romanmış da mutlu bir son gelecekmiş gibi okudum. Ama o sonlar yazardan gelmedi hepsinde, sonu okuyucuya bıraktığını düşünüyorum yazarın.

Erkekler ne yaparsa yapsın, sevse de, sevilse de veya hiçbir şeyden habersiz de olsalar kadınsız kalıyorlar bu öykülerde. Hayatlarının bu haline alışsalar bile bir eksiklikle kalıyorlar. Yani bir nevi erkeklerin yalnızlıklarını ele alıyor.

Yazarın diğer kitaplarını bilmesem de bu kitabının okunmaya değer olduğunu düşünüyorum, akıcılığıyla kısa sürede bitirilebilecek bir kitap.



25 Ağustos 2016 Perşembe

Luo ShiRu - Genç Baterist Kız S.White

Geçen yaz keşfettiğim bir baterist kız vardı, baya beğenerek izliyordum. Bilenler vardır belki Luo Shiru bu kızın adı, S. White adıyla da biliniyor. Benim için ise mutluluk virüsü gibi bir şey. Çünkü çalarken çok mutlu gözüküyor.


                                             


Yeteneğinin haricinde gülümseyişi ve enerjisiyle insanları etkilemeyi gerçekten başarıyor. Çalarken tamamen kendini kaybetmiş görünüyor. Müziği başlatma tuşuna bastığı andan itibaren etraftan soyutlanıyor. 



Bateri çalma yeteneği ile ilgili çok fazla bilgiye sahip değilim. Yeteneksiz olduğunu, başka 'gerçek' bateristlere bakın diyenler de var. Ben yine de iyi çaldığını düşünüyorum. Belki en yetenekli veya çok iyi olmayabilir. Ama kötü de denilemez.

Bir de sadece kız olduğu için popüler olduğunu fikrine sahip olanlar var. Cinsiyet ayrımı düşüncesi burada bile kendini belli ediyor. Bununla ilgili diyecek bir şeyim yok. Çünkü tamamen yanılıyorlar.



Bu Tayvanlı genç kızın youtube kanalını baya arasam da bulamamıştım, alfabe ve dil farkından dolayı. Bir baba yiğit üşenmeyip vakit ayırarak bulmuş, merak edenler buraya bakabilir. "Amazing Drummer Girl" gibi videoların ana karakteri olsa da kendi hesabı pek tanınmamış sanırım.




Youtube hesabındaki rakamları gözüm görmemiş sanrım, çok da kendi halinde değilmiş kanalı. Ama yine de başkalarının yüklediği videoları daha çok izlenmiş diyebilirim.

Şımarık ve yeteneksiz gibi bir çok yorum olmasına rağmen bu kızı gerçekten sempatik ve sevimli buluyorum. İlginizi çektiyse diye bir kaç videoyu buraya bırakıyorum.







İnsan bir işi severek yapıyorsa takdiri hak ediyordur.

24 Ağustos 2016 Çarşamba

Uncontrollably Fond Tanıtım

The Heirs ve A Gentleman's Dignity izlerken arkadaşıma "Bu Woo Bin çok değerlenecek, harcanıyor yan rollerde." demişim, hayal meyal hatırlıyorum. Yakın zamanda ise arkadaşımdan "Seninki baya değerlenmiş, dizisi çıkmış." gibi bir mesaj aldım.


İnternet sıkıntısından dolayı bayadır dizi izleyemediğimden haberim yoktu dizisi çıktığından, o yüzden başta kim olduğunu anlayamadım. Anlayınca da bol miktarda sevindim. Beklediğim dizi ayağıma gelmişti. Yaşasın değerlenen yan karakterler! 

Buradan yönetmenlere, senaristlere sesleniyorum; Klişe başrollerden vazgeçin, yan karakterler daha değerli. Adı lazım olmayan zibilyon tane dizi çeken oyunculardan sıkılmadınız mı artık? Bu sözüm erkek başroller için, biraz da onları yan rollerde görelim, onlar da kaybetsin.


Diziye dair bir güzel şey de Suzy'nin olması. Çoğu bayan oyuncuya tercih ederim, çok sevemesem de daha izlenilebilir bir oyuncu.


Dizinin senaristi Nice Guy'ın senaristiymiş, bir de üstüne bu kadını görünce hiç şaşırmadım. Nice Guy'da az çektirmemişti. Diğer adama dair ise pek bir fikrim yok, çok ilgimi çeken bir karakter değil.


Dizinin konusuna gelirsek eğer Shin Joon Young yani Kim Woo Bin ve Ne Eul yani Suzy küçükken tanışıyorlarmış daha sonradan kader midir yoksa senarist klişesi mi bilinmez yolları ayrılmış.
Daha sonra Joon Young kibirli, şımarık bir Hallyu starı oluvermiş hiç aklında yokken. Ne Eul ise yaşadığı bazı olaylar sonucunda paraya önem veren yüzsün bir belgesel yapımcısı olmuş. Bir şekilde de yolları kesişivermiş.

Diğer iki karaktere gelirsek yan kız Yeon Jun Gun yan oğlan Ji Tae'ye aşıkmış. Ama Ji Tae de bizim Ne Eul'a vurgun. Anlayacağınız olaylar olaylar.










38 Task Force

Seo İn Guk yeni bir polisiye diziyle ekranlara geri döndü. Yeni diyorum ama dizi bitti. Ben daha yeni izleyebiliyorum, o yüzden benim için yeni.

Dizi 16 bölümden oluşuyor, bir de özel bölüm var. Bölümlerden kırpıp birleştirme bir bölüm büyük ihtimalle yine.


Seo İn Guk bu sefer bir dolandırıcı olarak ekranlarda yer alıyor. Hello Monster'daki rolü bir nevi Koreli Sherlock'tu. Bu haliyse en az Sherlock kadar var.


Bu zeki, her şeye karşı bir çözümü, planı olan karakterler benim gözümde Seo İn Guk ile bire bir eşleşiyor. Yani eğer gerçek hayatta tanışsam (!) böyle biri çıkacakmış gibi geliyor. Bilgili haliyse bir başka...


Dizide Seo İn Guk'a Soo Young eşlik ediyor. King of High School'daki teyzeden sonra bu kız bir ısındım, bir sempatik gelmeye başladı.

Bir de verdi dairesinde çalışan bu abimiz var. Olaylar bu üçlü arasında gerçekleşiyor.


Jeong Do yani Seo İn Guk'un elinde bir liste var, dolandırması gereken insanların adları var bu listede. Çoğunlukla vergi dairesindeki çalışanlardan oluşuyor bu liste. Jeong Do tek tek hepsini dolandırmaya başlıyor. Ama bir ismi karıştırıyor. Yanlış kişiyi yani Baek Song İl'i dolandırıyor. 

Kader bu ya Cheon Song Hee yani Soo Young da Jeong Do tarafından dolandırılanlar tayfasından ve daha önceden tanışıyorlar. Olayların aslını izlediğim bölümlerden göremesem de bir husumet var yani aralarında.


Bir de büyük miktarda vergi borcu olan zengin bir züppe var, Baek Song İl bu adamı yakalamaya çalışıyor. Ayrıca bu isim Jeong Do'nun listesinde de var. Yolları bir kez daha kesişiyor böylelikle. Ve senaryo hareketleniyor, Jeong Do dolandırıcı zekasıyla planlarını kurmaya başlıyor.






23 Ağustos 2016 Salı

2CELLOS Hakkında

2Cellos Hırvatistan-Slovenya asıllı bir grup. Ama biraz farklı bir grup 2Cellos, aynı zamanda eğlenceli. Bildiğimiz şarkılara çellolarıyla eşlik eden iki kişiden oluşuyor.


Luka Sulic ve Stjephan Hauser şarkıları çellolarıyla yeniden hissetmemi sağladılar diyebilirim. Çelloyu çok seven ve çalmayı çok isteyen biri olarak videolarını büyük bir heyecanla izliyorum.




İlk olarak Glee izlerken bu performanslarıyla çıktılar karşıma. Uzunca bir süre takılı kalmışçasına dinledim bu şarkıyı. Daha sonra da diğerlerini keşfettim.




Her videoda kendilerinden geçerek şarkıya eşlik ediyorlar.

Porin Ödülleri'nde -Hırvatistan Müzik Ödülleri- üç ödül almışlar, bir adaylıkları olmuş. Japonya'da da iki ödül almışlar. Avrupa'da ise adaylıkları olmasına rağmen henüz ödül alamamışlar.

Yeni yorumlara kapalı olduğumuzdan sanırım seçen insanlara pek işleyememişler gibi.




Beni en çok etkileyen bu video oldu, arşelerin* aldığı hal kendilerinden nasıl geçtiklerinin kanıtı sanrım. Arşeleri o kadar çok yıpranıyor, hasarlanıyor ki bir videolarında "Kuyruksuz at gördüyseniz bir oradan geçmişizdir." gibi bir şey söylüyorlar. E haklılar da doğal olarak.





2013'ten beri her sene Türkiye'de de sahne almışlar. Bunu öğrendiğimden beri yerimde duramıyorum. 2016'da da gelirlerse gider miyim acaba diye bir heyecan sardı. Gör bunu Zorlu! Beni de al!

İyi Kader Çeşmesi

Ozan Beedle'ın yazdığı hikayelerden biridir. Hogwarts'ta oyananacağı sırada yaşanan felaketlerden dolayı tiyatronun yasaklanmasına sebep olmuştur. Profesör Kettelburn'ün Devleştirme Büyüsü yaptığı solucan Külbükül çıkmış ve Büyük Salon'un dumanla ve dekor parçalarıyla dolarak darma duman olmasına sebep olmuştur.

Ayrıca Sör Bahtsız, Asha ve Amata'yı canlandıran öğrenciler. aralarındaki aşk üçgeni yüzünden düello yapmışlardır. Bu sırada da Profesör Berry arada kalmıştır. Bütün bu karmaşaların sonucunda revir bir çok öğrenciyle dolmuştur.

21 Ağustos 2016 Pazar

Uçan Halıların Ayrodinamik Sorunları - Alıntılar

"Ayrodinamik katı kütlelerin havayla etkileşimini inceleyen bilim dalıydı." kendi konusunu böyle açıklıyor cümlelerin arasında. Geçekten ayrodinamiği çok yüksek bir kitap. Alıntılarını buraya bırakıyorum :')




"Abidin denen garibanı otuz iki yıl boyunca kimse arayıp sormamıştı. Bu da onun Aşk Romanlarının Yazarı'na dönüşmesi için yeterli süreydi."

"..Böyle çok yönlü insanlara hem hayranlık duyar hem de onlardan çekinirdi."

"Kanlı batak oynayan Cabbar'ın elinde iyi kağıtlar vardı ama nefsi uğruna hepsini feda edecekti ..."

"..Memleketin hali idealist gençlerin asılması için uygundu. Kulamparaların haklanması için değil."

"Çünkü küçük dostum, şu sefil dünyadaki herkes hikaye dinlemeye bayılır. İstisnası yoktur bunun."

"...Romanlardaki or*spuların çocukları bile icabında delikanlıca davranmayı biliyordu.Bıçak kemiğe dayanınca or*spular herkesten yiğit çıkıyordu.Hizmet etmeye kesinlikle değer bir dünyaydı bu."

"...Madem kadınlar onu çekici bulmuyordu, alayını mahvedecek kitaplar yazacaktı."

"Alzeihmer olanları anlayışla karşıladı: Hatırlamak unutulası bir işti."

"Gözyaşlarının hayatın türbülansına faydası yok."

"Türk Dil Kurumu'nun güncel Türkçe sözlüğünde tam 111.027 kelime vardı. Hepsi de o saniyeyi tarif işinde amatördü."


Flormar DD Pump Foundation

İndirime girsin de öyle alıyım diye beklediğim, indirimi görünce kendimi en yakın Flormar mağazasına atmama sebep olan fondöten. Adını sormayın, doğru yazdığımdan bile emin değilim :P


Uzun süredir kullandığım BB ve CC kremin kapatıcılığıyla artık yetinemediğimden fondöten almaya karar vermiştim. Cildim hassas ve yağlı olduğundan henüz bir seçim yapamamıştım. Bu arada Flormar'ın internet sitesinde yeni çıkan serisiyle karşılaşmıştım. Daily Defense serisi, BB ve CC' den sonra sıra DD'de.

O an aradığım fondöteni bulduğumu hissettim. Komik gelebilir ama durum aynen bu. İçime sinmeyen bir şeyi almak istemediğimden 15-20 güne yakın indirime girmesini bekledim. İyi ki beklemişim.

Yapısı ve dokusu çok güzel, yüzde hiç ağırlık yapmıyor. Cildim hassas olduğundan bazı şeyler sürer sürmez kaşındırmasına rağmen öyle bir etkisi olmadı. Kapatıcılığıysa orta-yüksek düzeyde. Cilt tonumu çok güzel eşitledi.

Bir de şekli çok hoşuma gitti.



Kore dizisi etkisi yaptı üzerimde. Kullanırken kendimi Kore dizilerinden birinin içinde, flörtümle buluşacakmış gibi hissettirdi.*Her ne kadar öyle olmasa da* Eh bir Lancome olmasa da öğrenci bütçemle aldığım Flormar'ım var benim de. 

Yakın zamanda %50 indirimle yirmi liraya aldım, indirim hala bitmedi diye biliyorum. Fondöten alacaksanız tavsiyemdir.

Ben ivory rengini aldım, pembe alt tonlu, rengini denemeden almayın. Sarı tonlusu cildinize koyu kaçabilir :')


20 Ağustos 2016 Cumartesi

Videolarıma Göz Atmayı Unutmayın! :')

Doctors:



Oh My Venus:



High Society:


Uçan Halıların Ayrodinamik Sorunları

    Aşk Romanlarının Unutulmaz Yazarı'nın hikayesini ele alıyor kitap. Berkay Uysal artık aşk romanlarından başka bir şey yazmak istiyor, Nobel Ödülü'nü getirecek bir şey. Aslında onun istediği Natalie Portman'la tanışmak.

    Hayır, hayır kendisi iflah olmaz bir bekar değil.. Aksine evli ve bir çocuk babası. Eşi Zeynep ve kızı Müge'yle birlikte yaşıyor. Romanlarının ilk eleştirmenleri bu iki kişi oluyor. Yazarken odasına sokmadığı bu iki kişiyi, yazdıktan sonra odasının baş köşesinde ağırlıyor Berkay Uysal. Eşi kitaplarının ayrodinamiğini kontrol ederek eleştiriyor ve bu sayede tam on sekiz çok satan kitabı kaleme alıyor.


Elli yaşına gelmiş bir adam olarak her yerde karşısına çıkan Natalie Portman'ın da desteğiyle yeni kitabı için araştırma yapıyor ve bir yolculuğa çıkıyor. Yanında hapisten kaçan, en son 32 sene önce gördüğü ağabeyleriyle birlikte...

Hamlet'le birlikte Konya'yı geziyor, Jülyet'in hayatını kurtarıyor. Çok bildiğimiz kurguların Türk versiyonlarıyla karşı karşıya gelse de aradığı fikri bulamıyor bir türlü. Van'daki bir atölyeye doğru yol alırken sadece "Uçan halıların ayrodinamiği" fikri oluşuyor aklında. Rüyalarında Natalie Portman'ı değil de uçan halıları görmeye başlıyor.

Berkay romanını yazarak Nobel Ödülü alabiliyor mu veya Natalie'yle rüyaları haricinde görüşebiliyor mu sorusunun cevaplarını kitabın içinde bırakıyorum. Kitabı ayrıntılı yazmış gibi gözüksem de daha bir çok olayın içinde kalıyor Berkay. Merakla birkaç saat içinde bitirdim kitabı.

 "Bir roman, hayat hikayesine hapsolmuş bir yazarın kaçış planı..
Ve bize şöyle diyor; Eğer başlangıçta yazma nedenin kendinden kurtulmaksa, er geç yazdıklarına esir düşersin. Onlardan kaçmak için de... Yazmaya devam edeceksin."  Kitap arka kapağında Hakan Günday'ın yorumu bu şekilde.

Kitap Berkay'ın kendinden kaçarken yine Abidin'i bulması aslında benim gözümde. Yeni kitabı için çıktığı hem zihinsel hem de fiziksel yolculuklarda yine kendine yakalanıyor aslında. Ve kafamda bir soru kalıyor kitabın ardından; Berkay Uysal, Tuna Kiremitçi'den izler taşıyor mu?

Yûsuf kuyu, Züleyha zindan

    Yusuf ile Züleyha'nın hikayesinin bir çok ağızdan duymuş olsam da tamamını Nazan Bekiroğlu'nun kaleminden okuyarak öğrendim. Duyduklarımdan aklımda kalan Züleyha'nın kötü bir kadın olduğuydu. Hayır hayır lafımı geri alıyorum. Züleyha'nın kötü bir kadın olup olmadığını ben bilemem ve şu an buna dair bir fikir kırıntım dahi yok. Nazan Bekiroğlu kalemiyle, yazısıyla bunu tamamen değiştirdi.


Kitabı okumadan önce gördüğünüz, fikir sahibi olmanızı sağlayan cümleler vardır ya benimkiler de bu cümlelerdi. Bu cümleleri gördükten sonra merak ederek almıştım kitabı. 

"Züleyha Yusuf’a bir mektup yazmaya başlayınca. Yusuf diye başladı, Yusuf diye bitirdi.gördü ki hitaptan öteye geçemedi. Anladı ki aşkın namesinde ser-nameden öte kelam yok.ve Züleyha’ nın lügatinde Yusuf’tan öte sözcük yok."

Kitaba başladığımda çok bir beklentim yoktu aslında. Bir iki cümle karşıma çıkar da altını çizerim düşünüyordum. Tamamen yanılmışım. Yazarın kalemi o kadar etkileyici ki bende her cümlenin altını çizme isteği uyandırdı. Ben de bir yerden sonra çizmeyi bıraktım.

Nazan Bekiroğlu'nun kalemiyle tanışmak için geç kalmışım, okumadığım bilmediğim zamanlar için üzülüyorum şu an. Birkaç cümleyi de buraya bırakıyorum.




"... güzelliğin bir derin kuyu senin. Bir düşenin kurtuluşu kolay olmaz. Ne mutlu kalbine sen düşene, ve ne mutlu senin kalbine düşene."

"Görüyorsun ya Yusuf, seni sevdiysem yazgım bana yapacak başka bir şey bırakmamış olduğundan."

"Değil mi ki doğum ve ölüm tarihleri arasına sıkışmış bir hayat olacaksın. Ve her dediğin doğru çıkacak.
Değil mi ki şimdiden bir “hiç”sin. Bizim çok sonraları sürünerek geleceğimiz yerde şimdidesin. Hây!
İşte önünde dizlerim üstündeyim. Hây!
Değil mi ki sen bir delisin.
Helâl et gitsin aklını.
Aklın geride bile kalmasın."

15 Ağustos 2016 Pazartesi

Sivilce Sorunsalı - 2

Önceki yazıda Neutrogena'nın jelinden ve Acnelyse'den bahsetmiştim, şimdiyde başka bir sivilce ilacından bahsedicem. Bu arada aranızda Acnelyse alan olursa nemlendirici almayı, kullanınca güneşe çok çıkmamaya, güneş kremi kullanmaya ve nemlendirmeye dikkat etmenizi öneriyorum. Bir de kremin az sürülmesi öneriliyor, yani nohut tanesi kadar falan. Dozuna da dikkat edin lütfen.

Bahsetmek istediğim ilacın adı Roaccutane. Aranızda belki duyanlar, kullananlar olmuştur. Ben kullanmadım ve yazdıklarımda bir yanlışlık olursa düzeltirseniz sevinirim.

Roaccutane sivilceler, yağlı cilt için kullanılan bir hap. Evet hap. Ben ilk hap olduğunu öğrendiğimde şaşırmıştım. Krem, jel gibi bir şey bekliyordum.

Cildiyeye -kastettiğim şey inş cildiyedir böyle yazınca bir garip oldu- gittiğinizde eğer az sivilceniz varsa size ezcaneden bir sürü temizleme jeli, tonik vb. tipi şeyler aldıracaktır. Eğer sivilceleriniz çoksa ve uzun süredir varsa Roaccutane tedavisine başlanılabiliyor sanırım.



Roaccutane bir tedavi yöntemi, bir kaç kez kullanılıp sivilceleri geçiren bir ilaç değil. Ortodonti tedavisi gibi süre gerektiren bir tedavi. Süresini yaklaşık olarak 1 yıl diye biliyorum.

Tedavi süresin 1 yıldan az veya fazla süresi olabilir, o yüzden tahmini olarak 1 yıl üzerinden açıklamaya çalışacağım.

İlacı kullandığınız ilk aylarda sivilceleriniz geçmek şöyle bir yana dursun artmaya başlayacaktır. Deri altında toplanan bütün kir yüzeye çıkmaya başlayacaktır. Bu ilk aylar sanırım en zorlu zamanlar psikolojik olarak. Çünkü 'sivilcelerim geçecek yaşasın' kafasındayken birden artmaya başlıyor.

Daha sonra cilt düzelmeye ve soyulmaya başlıyor. Sonraki süreç bildiğim kadarıyla bu. Yüzünüzde daha yumuşak yeni bir cilt oluşuyor. Ama bu süreç böyle 3-5 gün süren bir şey değil, zaman gerektiriyor. Yüzünüz soyulurken sık sık nemlendirmeniz gerekiyor, kullananların çoğu bepanthenin bu zamanlarda  en yakın dostu olduğunu söylüyor. Bir de yüzünüzle birlikte dudaklarınız da kurur, buna da çare blistex diyebilirim.

Tedavinin neden bu kadar uzun sürdüğünü açıklamak istiyorum. Doktor değilim ama bildiklerimi de paylaşmalıyım. Roaccutane sadece yüzünüzü, sivilcelerinizi etkileyen bir ilaç değil. İşin aslı bütün vücudunuzu etkiliyor. Geçici bir çözüm de değil, kalıcı bir etki. Roaccutane bildiğim kadarıyla metabolizmanızı tamamen değiştiyor. Kullandıktan sonra daha az terliyor, saçlarınız daha az yağlanıyor, daha kuru bir cilde kavuşuyorsunuz. Böyle söylenilince kulağa güzel gelse de bütün yapınızı etkiliyor. Bu etkiler bir ömür sizinle kalıyor. Gerçekten ciddi bir tedavi, o yüzden doktor kontrolünde yapılmalı.

Roaccutane konusunda benden bu kadar 🤓 Eğer cildiniz fazla sivilceli değilse ve daha çok cilt tonunuzda renk farklılıkları yani sivilce izleri varsa Acnelyse, Roaccutane vs. konularına takılmayın. Birkaç gün daha bekleyin. Yeni denediğim iki krem var ama şu ana kadar baya iş gördüler, biraz daha kullanıp onlarla ilgili yazı yazacağım. Beklemede kalın 🙋🏼


Sivilce Sorunsalı

Ergenliğin en çekilmez çilelerinden sanırım sivilce. Size sivilcelerle ilgili tavsiye vermeye geldim yo ye. -ne diyorum ben ya- Saat sabah 3.10 müsadenle rakın rol. Horoz falab ötüyor burada ölecek miyiz acep? Gece bölüm yazmak huy haline geldi, şu saatlerde saçmalama saatlerim lütfen biraz katlanmaya çalışın 🤓🤓

Sınav haftalarında, regl öncesinde çıkan bir anda kocaman şişip bağımsızlığını ilan etme yolunda ilerleyen sivilceler için Neutrogena'nın bu küçük hatta minik jelini tavsiye ediyorum. Boyuna aldanmayın, gerçekten çok iş görüyor.

Kullanımına gelirsek küçük bir miktarını alıp sivilcenin üzerine sürün. Birkaç saat içinde -iddialarına göre 4 ama ben saymadım lol- sivilcenin şişliği iniyor ve kızarıklığı geçiyor. Bu sivilcenin tamamen geçmesini sağlıyor diyemem ama günü kurtarıyor. Son dakika patlak veren sivilceler için birebir.

Kullanırken 'çok işe yarıyorsa bütün yüzüme süreyim o zaman' düşüncesiyle hareket edip her yerinize sürmeyin derim. Tüm yüzüme sürmeyi denememiş olsam da sadece sivilce üzerinde işe yaradığını söyleyebilirim.

Jelin fiyatı 15-16 ₺ arasında olması lazım. Watsons, gratis tipi kozmetik mağazalarından alabilirsiniz. Ben indirimden alın derim, çok aciliyeti olan bir şey değil sonuçta. Genelde özel günlerde vb. %50 indirime giriyor, onu bekleyebilirsiniz.



Kreme gelirsem adı Acnelyse. Cildin soyularak yenilenmesini sağlıyor, böylece sivilce izlerini vb geçirerek cilt tonunu eşitliyor.

Cildim çok fazla yağlı olduğu için sivilce sorunumdan kurtulsam gözeneklerim çarşamba sergisi gibi açılmış oluyor. Gözeneklerim düzelse sivilcem çıkıyor. Aşağı tükürsem Pembe abla yukarı tükürsem Yunus baba anlayacağınız. -kafam çekirdek çitliyor-

Ben bu kremi sivilce izlerim kaldığımda kullanıyorum genelde. Ama kullanırken dikkatli olunması gereken bir krem çünkü cilt soyulması sinir bozucu bir hal alabiliyor. Bu yüzden iki günden fazla kullanmamaya çalışıyorum. Kullandığım ilk gün cildim yumuşamış, yağı gitmiş oluyor. İkinci gün ise hafiften soyulmaya başlıyor. Daha sonra kullanmayı bırakıyorum ama birkaç gün soyulması devam ediyor. Alttan daha minnoş, pofidik bir cilt çıkıyor.

Bu arada tabi güneşe çıkıcaksam güneş kremi kullanıyorum. Bir kere unutup kıpkırmızı bir hal almıştım, zor zamanlardı. Nemlendirici olarak da yağsız nemlendirici tercih ediyorum, yeni oluşan cildimi elimden geldiğince geç yağlandırmaya çalışıyorum.

Vay be.  Çok uzun yazdım. Benim kullandıklarım bu kadar bir de birkaç sivilce ilacı var, onlarla ilgili bildiklerimi de sonraki bölümde yazacağım. İyi geceler, iyi sabahlar, iyi uykular 😋🤓

Author Info

Followers

featured Slider